BOŞLUK

26 Şubat 2010 Cuma

KARA GÜN 7.bölüm


Kara gün ve pırıltı,uzun kış gecelerinde aynı evin içinde,ayrı iki odada aynı senaryo için uykusuz geceler geçirmekteydi.birbir lerine söyleyebileceklerı,binlerce kelime yüz yüze geldiklerinde kayboluyor onun yerini titrek ve ürkek bir kalp alıyordu .Kara gün iyileşmiş ev işlerinde pırıltıya yardım ediyordu.yazdan ormandan toplanıp getirilen odunları kırıyor ev ile ahır arasında birikmiş karları temizliyordu.Hİç bitmesini istemedikleri günler büyük bir hızla geçiyor,belkide onları ayıracak bahar yaklaşıyordu.Kılıcını sarayda bir muhafızın göğsunde bırakan gün silahsız dolaşıyordu.Bunu fark eden pırıltı onu kendi yattığı odaya götürmüş,duvarda eski bir kının içinde,asıldığı duvarda hayata küsmüş gibi duran babasının kılıcını göstermişti,bir şovalyenin kılıçsız  ürkek bir ceylandan farksız olamayacağını soyleyerek kılıcı almasını istemişti.Kara gün kılıcı elıne aldığında kendine güven gelmesi gerekirken ,derin bir korkuya kapılmıştı.Ozamana kadar unuttuğu her şey gözünde canlanmış,kaybedeceği bir pırıltı onun korkusu olmuştu.Kılıç ise kara gün ün ellerinde adeta hayata yeniden dönmüş gibiydi.duvardan kurtulmuş kara günün belinde can almaya hazır bir celladın anlamsız cakasıyla sallanıp duruyordu.İhtiyar kadın ne ölecekmiş gibi duruyor,nede ayağa kalkabilecek gibi.Sanki pırıltının güvenlı bir ele teslim oluncaya kadar yaşama inadı sürüyordu.Kara gün onun için beklediği ölüm meleği olabilirdi.sürekli oturduğu yerde ağıtlar mırıldanırken,bir yandanda pırıltı ile kara gün ün birbirlerinden hoşlanıp hoşlanmadığını göz ucuyla izliyordu.Baharın yaklaşması üçünüde tedirgin ediyordu ,zamanı durdurmak üçününde dileğiydi.Ahır evin arka tarafında elli koyun alacak büyüklükteydi,pırıltının babası yaşarken en az kırk kadar koyun ları olurdu ,ama şimdi sadece sekız koyun üçte yavru vardı.kara günün atı ahırda gayet rahattı,ahırın üzeri kardan korunmak için kapatılmıştı,yan tarfları ise yer yer açıktı.Kara günün kara bahtına tanrının bahşettiği nadir günlerden biriydı,gün ahırda atını tımar etmekteydi,pırıltı ise hiç işi olmamasına rağmen işi varmış gibi ahıra gıtmişti.kara günün yanına gitmiş eliyle atın sırtını sıvazlıyordu ,birbirlerine ne kadar yakın olduklarını ,birbirlerinin yerinden çıkacakmış gibi atan kalp atışlarını duyduklarında fark ettiler.pırıltının elleri atın üstünden uzaklaşmış günün göğsunde dolanıyordu,gün ise beynine vuran kan basıncından tam olarak ne yaptığını bilemiyordu,en son hatırladığı birleşen acemi dudaklardan ahırda bir yangın çıkabileceğiydi.Dudakları şişinceye kadar saatlerce öpüştüler,o gün onlar için cennetten alınmış gibiydi uçuyorlardı hem de kanatsız............
 Kara günün unuttuğu imparatorlukta kara gün her yerde aranıyordu ,halkın bir bölümü köyden köye onun kahramanlığını anlatıyor,bir bölümü de onu amcası gibi vatan haını olarak biliyordu ,bunda büyücünün etkisi çok fazlaydı,halkın dini inançlarını kullanarak onları etkiliyordu,kral ise her geçen gün artan zenginliği ile hiç bir şeyi görmüyör,görsede umursamıyordu,her şeyi büyücü ve tarıkatı yönlendiriyordu.ülke insanları her geçen gün biraz daha fakirleşiyor,onların bu fakirliğini ise dünyada baş gösteren kıtlığa bağlıyorlardı,cahil halk kıtlığın kendilerini vurduğu halde nasıl oluyorda kralın zenginliğinin artığını sorgulamıyordu bile.büyücünün arkasındaki güç ,dünyada küresel bir imparatorluk kurmak isteyen kara imparatorluktu.bu imparatorluk ülkenin güneyindeki küçük bir krallığı işgal etmiş şimdide doğusunda olan ülkeyi işgale hazırlanıyordu.kara imparatorluğun ajanı olan büyücü.imparatorluk ordusunu zayıflatmak için psıkolojik savaş başlatmıştı ordunun neredeyse bütün şövalyeleri tek tek tutuklanıyor ordunun başındaki lordlar anlamsız nedenlerle sorgulanıyordu.bunları yapan büyücüye bağlı tarıkat üyeleri tarıkata hizmet ettiklerini zannediyordu,aslında imparatorluk içten içe işgal ediliyordu.tarıkat üyeleri gerçekleri farkettiğinde iş işten geçmiş olacaktı ozaman ne imparatorluk nede onu koruyacak ordu kalacaktı,hatta tarikatları bile kalmayacaktı çünkü onlara ihtiyaç olmayacaktı.imparatorluktaki bu kaos ortamı her geçen gün derinleşiyordu.imparatorluğun engüçlü ordularından bir tanesinin lordu olan biteni görmüş olacakki onu  tutklamak isteyenlere teslim olmamıştı,ama ordunun bir numaralı komutanı olaylara seyirci kaldığı için o lordunda fazlaca direnebileceği meçhuldu,bunlar yapılırken halk sanki bu yapılanların kendisini etkilemiyeceğini zannediyor kayıtsız seyrediyordu.ama imparatorluk ordusu patlamaya hazır bir bomba gibiydi.İmparatorluk ordusunun her an müdahale etmesinden korkan büyücü saldırılarını arka arkaya yapıyordu,ordu komutanının bu pasif durumu onunda tarıkat üyesimi olduğu şüphesini getiriyordu insanların aklına.Ordunun genç şövalyeleri tutuklanırken bazılarıda kaçmayı tercih ediyordu .kralın oluşturduğu özel birlikte onları ülkenin her yerinde arıyordu ,şövalyeler daha çok gizlenip çatışmalardan uzak duruyordu çünkü savaşackları insanlar düşman değil büyücü tarafından büyülenmiş kendi halkının çocuklarıydı.Kaos,kargaşa,açlık ve belirsizlik imparatorluğu uçuruma itmekteydi 
                                                                                                                   devam edecek

19 Şubat 2010 Cuma

KARA GÜN 6.bölüm


Kara gün yattığı yerden gözlerini hafifçe araladı biraz bulanık görüyordu,ölmüştü galıba cehennem ateşi tam karşısında yanıyordu,gerçi pek anlatıldığı kadar korkunç değildi.İki melek yanında duruyordu meleklerden yaşlı olanı hemen önündeki  tabureye oturmuş ,kelimeleri yutarak bir ağıt mırıldanıyordu.Genç olanı ayakta duruyor alnına birikmış terleri siliyordu.bunun cehennem ateşine atılma ayını olduğunu düşündü,gözleri yeniden kapandı ,bu sefer amcası karşısına gelmişti hem de kesık kafasıyla her zamanki öfkeli bakışlarıyla,ardındanda
karanlığa dalıp kayboldu.Zaman onun için değerini yitirmişti,tekrar gözlerini açtığında cehennem ateşi kaybolmuş bir şömineye dönüşmüştü,yaşlı olan melek yine oturuyordu ama bu sefer şomineye odun atmaya çalışıyordu.genç olanı kara gün ün sağ omuzu üzerine yatabilmesi için arkasındaki yastıkları destekliyordu.
Kara gün şaşkın bakışlarıyla sırasıyla meleklere bakıyordu ,olan bitene anlam vermeye çalışıyordu.sırtında tam omuzunun arkasında anlam beliriverdi.sırtındaki sancı olanları hatırlatmıştı.Bakışlarını genç olan meleğe çevirdi
gülümsüyerek kara güne bakıyordu,gerçekten melek olmalıydı,bir şey söylemeye çalıştı,genç melek onu susturdu,kendini zorlamaması gerektiğini söyleyerek.yaşlı meleğe döndü,ateşin üstündeki cincire takılı kaptakı
çorbanın ısınıp ısınmadığını sordu,yaşlı kadın bakışları kara günde ısındı anlamında başını salladı.genç melek
terekten bir tas alıp ateşin üstündeki çorbadan doldurduktan sonra,kara günün yanına geldi,çorbayı içirebilmek için kara günü yatakta biraz doğrultmaya çalıştı,meleğin teması çorbadan daha önce kara günün içine sıcak bir likit gibi dağıldı.bir müddet sonra yeniden uykuya daldı bu sefer amcası yoktu,yuksek bir tepeden aşağıya doğru uçuyordu yanında kanatsız bir melek olduğu halde.
    Kara gün tekrar uyandığında dönmek istemediği bu dünyaya dönmüştü.Etrafını dikkatle incelemeye başladı
gün ışığı dışarıdan soluk bir şekilde sızıyordu tahta kapaklı pencere yarım açıktı dışarıda yağan kar yaşama isteğini arttıracak şekılde yoğun ve aheste yağıyordu,karın yoğun yağışı güveninide arttırıyordu en azından bu kar yağışında onu aramazdılar dıye düşünüyordu .Saraydan, hatırladığı kadar oldukça uzak olmalıydı yinede
tam olarak nerde olduğunu bilmiyordu,yaşlı kadın aynı yerde oturuyordu belliki pek yürüyemiyordu.kara günden önce yaşlı kadın sordu,şovalyemisin evladım diye zorlanarak çikan sesiyle ,nede olsa kendi oğluda bir zamanlar şövalyeydi,ardından sorular arka arkaya gelmeye başladı kara gün pek beceremezsede küçük yalanlarla durumunu anlaşılabilir bir hale soktu,sonra yavaşça yatakta doğruldu ayağa kalkıp pencereye doğru
yürüdü,kısa süre yağan kar yağışını seyretti,aşağida akan derenin sesini duydu bir kaç ağaç dışında pek bir şey göremedi yoğun kar yağışı görüş alanını kapatıyordu,bir süre sonra gözleri karardı düşmemek için evin çam tahtalarına tutundu ve yavaşca yatağına dönerek tekrar derin bir uykuya daldı.Pırıltı hayalindeki erkeği
ölmek üzereyken buldu ,sırtındaki oku babasının bu evi yaparken sahıp olduğu aletlerden birisi ile çikardı ,yarasını dağladıktan sonra günlerce işi haricinde hep başucunda bekledi iyileşmesi için sürekli tanrıya dua etti ,bir yandan ölmesini istemiyor ,bir yandanda iyileşip buralardan gideceğini düşünüp üzülüyordu.Kara günün başucunda beklerken onun sert yüz hatlarını hayranlıkla seyrediyor zaman,zaman alnına dökülen saçlarını eliyle geriye doğru tarıyordu,geniş omuzları ve uzun boyuyla yatakta bir güven abidesi ve hayal dünyasının şovalyesi yatıyordu.Kara gün gözlerini ilk açtığında heyecan,sevinç,korku ve aşk bir kokteyl
oluşturmuş pırıltının kanında dolaşıyordu.Günler bu kokteylın sarhoşluğuyla hızla geçiyordu,kara gün iyileşmiş
ayağa kalkmıştı,başindan geçen hikayeyi olduğu gibi anlatmiştı,amcası kesık şövalyeden bahsederken kızın gözleri hayretle açıldı ,onun adını babasından çokça duymuştu,iki defa babasının hayatını kurtarmıştı babası
gün geçmezdi ondan bahsederdi,tesadüf muydu şimdide yeğeni belkide onu kurtarmaya gelmişti,bu umutsuz
amaçsız boşluktan.Kara gün ve pırıltı birbirine aşık olmuştu ama bunu söyleyecek cesaret hıç birinde yoktu
birlikte geçirdikleri günün gecesinde evi ikiye ayıran bölmelerin arkasına iyigeceler deyip ayrıldıklarında,bir bir lerini görme isteği hat safhaya ulaşıyor,uykuya dalıncaya kadar bu iskence devam ediyordu,ertesı gün pırıltı
ahırdaki sekiz koyunla ilgilenirken,kara günde ona yardım ediyordu.onun yanındayken hiç bir şey düşünemiyordu,amcası kesık şovalye yoktu,kralın aradığı bir kaçak değildi,imparattorluğun zülmü yok olmuştu.bir virüs beynini işgal etmiş bütün düşüncelerini kemirmişti.Bir pırıltı vardı birde diğer dünya ,pırıltı için
diğer dünyayı hiç düşünmeden feda edebilirdi.

                                                                                                                    devam edecek

15 Şubat 2010 Pazartesi

KARA GÜN 5.bölüm


İmparatorluk ordusunun şovalyeleri kaç diye bağırıyor ama kara gün duymuyordu.Şu anda düşündüğü şey kaçmak değil öldürmekti,öfkeden kudurmuş gibi üzerine doğru gelen guruba yürüyordu.yıllardır imparatorluğa hizmet etmiş uğruna bir çok kez hayatını ortaya koymuş ,bir çok kezde ölümün kıyısından dönmüş amcasının imparatorluk tarafından öldürülmesi ,kara gün ün öfkesiydi,belki amcası düşman askerleri tarafından öldürülseydi öfkesi bu kadar ölümcül olmazdı.Çatışma seslerini duyan ımparatorluk ordusunun şövalyeleri,
karargahtan dışarıya fırlamış, arkadaşları olan kara gün ün ölüme yürüyüşünü seyrediyordu ,buna izin veremezdiler ,zaten öfkeli olan bu şovalyeler,kılıçları kınlarından sıyırıp kralın yeni oluşturduğu bu muhafız bölüğüne saldırdı.kılıçlar havada çarpışıyor,feryatlar,çığlıklarve yağmurun sesi çelik sesleri arasında hüzünlü bir müzik gibi çıkıyordu.Daha hüzünlü bir şey oldu şovalyelerin komutanı durun diye bağırarak şovalyeler ile muhafızlar arasına  daldı.aslında yüzünde kavgayı ayırma ısteği yoktu ama buna mecburdu.şovalyelerden bir tanesi olacakları tahmin ettiği için .kendinden adeta geçmiş olan gün ün koluna girerek onu guruptan ayırdı,gitmesini ve bu olanların hesabını sormak için yaşaması gerektiğini söyledi ,kara gün de evet ölmeliyim ama şimdi değil diyerek atına doğru yöneldi .atı yel esen konuşulanları duymuşcasına yanına gelmişti,diğer yanda itişmeler devam ediyor  kralın muhafızları kara günün kendilerine verilmesini istiyordu.Kara gün atına atlayıp kapıya doğru yöneldi bu sırada guruptan ayrılmayı başaran bir muhafız hedefini yel esen olarak seçip
mızrağını fırlatmak için kolunu geriye doğru kaldırdı.kara gün elindeki kılıcı fırlattı,bir yandan kara günden ayrılacağı için üzülen,diğer yandada  kan içeceği için sevinen kılıç ,muhafızın tam ıkı göğsünün arasına daldı
göğsündeki vampiri hisseden muhafızın önce elinden mızrağı düştü,sonrada bedeni.Bağırmalar arttı kapının hemen yanındaki kulenin okçularına emirler yağdırıldı.Oklar kapıdan dört nala karanlığa doğru kaçmakta olan
kara gün e doğru uçtu bir ok yelesenin eğerinden sekti ,karanlıkta gözleri gören diğer bir ok hedefi buldu,kara gün ün omuzuyla başının birleştiği yerin beş santim daha aşağısından sırtına saplandı.Kara gün sendeledi atın üzerinde geriye doğru kaykıldı,düşmemek için atın yularına asıldı,yelesen arka ayakları üzerine kalktı ,kara gün son bir hamleyle atını kontrol etti.sırtında çelik bir uc karanlıkta gözden kayboldu.arkasındanda yirmi kadar kralın adamı küfürler ve bağırmalar arasında kara gün ün peşinden karanlığa daldı.
    Kara gün yağan şiddetli yağmur ve gittikçe soğuyan havada atını dağlara doğru sürüyordu,karanlıkta ne kadar yol aldığını kestiremiyordu,mümkün olduğu kadar hızlı saraydan uzaklaşması gerkiyordu.Annesi büyük dağların yamacında olan bir köydendi ilk aklına gelen oraya ulaşmaktı,köydeki akrabaları olaylardan haberi olmadığı için kara güne yardım edebilirdi,sırtındakı oku çıkarttıp iyileşene kadar orda kalabilirdi.sarayın düzlük alanları bitmiş dağlara doğru çıkmaya başlamıştı sağ eliyle omuzuna uzandı okun odun olan kısmını kırdı,şimdi sırtında sadece bir çelik uç vardı .Dağ köyüne doğru ormanlık arazi,patika yolun her iki tarafını kaplıyor görüş alanı iyice düşüyordu,ilerleme iyice yavaşlamıştı,duraklamak istemiyordu,uzaktan gelen kurt sesleri gecenin karanlığına korku salıyor,şiddetli yağmur gittikçe kara dönüşüyordu.Bir süre sonra kar geceyi
öldürmeye başladı gök yüzünden ışık yağıyordu.Kar geceyi aydınlatırken sırtından aşağıya beline doğru sızan kan.kara günü az da olsa tuhaf bir şekilde ısıtıyordu.Fakat bu uzun sürmedi ,kan kaybı önce daha çok üşümesine sebep oldu daha sonra ise,soğuk havanında etkisiyle kan dolaşımı yavaşlayıp,bir ağırlık ve uyku haline dönüştü önce atın üstünde oturmakta zorlanmaya başladı,sonra düşmemek için atın üzerine doğru kapaklandı,sonrada atın yuları elinden düştü,sonrası isebir uyku hali ölümle hayat arasında.Yel esen bütün yorgunluğuna rağmen yola devam ediyor,üzerindeki binicisini hiç komut almadığı halde itinayla taşıyordu,kara günün annesinin köyüne ayrılan yolda kısa bir süre durakladıktan sonra ,köye sapmayıp vadinin yukarısına doğru yola devam etti ,vadideki tek katlı evin önüne geldiğinde hava çoktan aydınlanmıştı.
                                                                                                            devam edecek

11 Şubat 2010 Perşembe

KARA GÜN 4.bölüm


Gün imparatorluk sarayına çok da uzak olmayan,çiftçilikle uğraşılan bir köyde dünyaya gelmişti .Kendi gelirkende annesi gitmişti.altı yaşına kadar ona halası bakmıştı .Halası hiç evlenmemişti ,yavuklusu büyük savaşlar sırasında orduya katılmış bir dahada geri gelmemişti.halası yavuklusunun savaşta öldüğü gerçeğini
kabullenememiş,umutla onu beklemekteydi.yıllar okadar çabuk geçmiştiki umutlarının kırılmasına zaman kalmamıştı.
Bazı günlerde neden ağladığını bilmediği gün e ninniler söylerken  kendi yazgısıyla hitap ederdi"oyy günüm kara günüm".yazgısı doğuştan kara yazılmış gün üm.Bu ağıtlar gün ün ismine  kara ekini getirmiştı.Gün altı yaşına gelince etrafındaki olup bitenleri büyük bir merak içinde algılamaya çalıştığtığı günlerde
evlerine gelen o güne kadar hiç öylesini görmediği giysiler içinde,uzun kılıçları yanlarından aşagıya sarkmış,
köyde gördüğü adamlara pek benzemeyen iki atlıya merak ve ilgiyle bakıyordu.Atlılardan biri atından inip
evlerine girdi içerde hasta babasının yanında bir müddet durdu sonra halasıyla birlikte kapıya doğru yürüdü
kapının dışına çıktıklarında,halası elini uzatarak gün ü gösterdi adam başını güne çevirdiğinde,gün tedirginlik
içinde kaçmak istedi ama  ,merak duygusu buna izin vermedi adam uzun boyunun uzun adımlarıyla gün e yaklaştı,kafatasını kaplayan kocaman eliyle gün ün başını sıvazlarken ,gün ha kara ğün "dedi.bir süre göz göze geldiler adamın sert bakışlarında gizli bir şefkat vardı.Daha sonra hasta babasının yanına birlikte gittiler,babası oradan
bir şey gelecekmiş gibi bakışlarını tavana dikmiş sabit bir noktaya bakıyordu bu onu son görüşü olmuştu.
Halasının hazırladığı bir takım eşyalarını koyduğu bezden çuvalı diğer atlı aldıktan sonra ğün de iri yarı adamın
terkisine binip yola koyulmuştu.Halasının göz yaşları yanaklarından süzülürken arkalarından yaktığı ağıt her zamankinden daha hüzünlüydü.çok daha sonraları terkisine bindiği adamın ,sarayda yaşayan amcası "kesik şövalye" olduğunu öğrendi.S arayda yaşarken nadir aralıklarla halasını ziyaret ediyordu,bu daha çok ekin
kaldırma zamanlarında yardım için oluyordu.Amcası gün ün bütün eğitimini üstlenmişti,ona savaş sanatlarının
bütün inceliklerini öğretmişti,on dokuz yaşına geldiğinde de şövalye ünvanıyla ödüllendirılmıştı.amcasının sert
görüntüsünün altında sevgi ve şefkat gün ün üstünden hiç eksik olmamıştı.ona çok büyük saygıyla birlikte derin bir sevgide besliyordu.
Gün hasat kaldırmak için gittiği halasında iki gün kaldı.üçüncü gün öğlene doğru işlerini bitirmişti.Her zaman
hasat bitiminde bir neşe söz konusu olurdu ama bu sefer öyle olmadı içinde bir sıkıntı havda ise sessizlik hakimdı,sanki kuşlar uçarken kanat çırpmıyor,bulutlar gök yüzünde rüzgarların bütün diretmesine rağmen yavaşça hareket ediyordu.halasının bütün
ısrarına rağmen bir gün daha kalmayıp öğleden sonra yola çıktı.saray çok da uzak değildi akşam kararmadan
gidebilirdı.Şövalye kara gün saraya doğru giderken,bulutlarda bir araya gelmiş dertleşiyordu ,konu ağırdı,konuşmalar hüzne dönüştü arkasından boşalan göz yaşları.Kara gün yağan yağmuru hissettiğinde büyük pelerınine biraz daha sıkı sarıldı,yağmur patıka yolu çamura dönüştürmüş atı yelesenin yürümesini zorlaştırmıştı
Ekin alanları bitipte çam ağaçlarının başladığı yerde atından indi,şiddetli yağan yağmurdan biraz olsun korunmak,birazda dinlenmek için,hem belki yağmurda şiddetini azaltırdı.büyük bir çam ağacının kuru gövdesine yaslanıp ayakta bir müddet durdu hem tutulmuş ayak kaslarını hareket ettiriyor hemde yağmurdan korunuyordu.Fazla uzun kalmadan yola koyuldu,hava yoğun çam ağaçlarının olduğu yerlerde kararmaya başlamıtı ki saray uzakta tepelerin arasında gözüktü.Yağmur şiddetini artırmış gök gülütüsü ve şimşek ona eşlik ediyordu,gün ün pelerini artık yağmuru tutamaz hale gelmiş soğuk ta hissedilir derecede artmıştı.
     Kara gün sıkıntılı bır şekılde sarayın kapısına bağlanan tahta köprünün üstüne geldiğini ,son zamanlarda
imparatorlukta ve sarayda gelişen tuhaf olayları düşünürken fark etmedi.Bir şimşek bütün kapıyı ve tahta köprüyü aydınlattı,sıkıntılardan doğan bir kabus karşısında göründü,bu kabus amcasının kesık başıydı kapının
kenarında bir mızrağın ucundaydı.Kabustan ilk uyanan atı yelesen oldu kişneyip arka ayakları üzerine kalktı
yeleseni amcası büyütmüştü gün şovalye olduğunda atı ona vermişti.gün kabustan atın üstünden tahta köprüye
düştüğünde uyandı.ayağa kalkıp kesikbaşin yanına yürüdü ,gerçek tam karşısında midesine yumruk atıyordu,
öfkeciğerlerini sökmüş boğazına düğümlemişti.kılıcı kınından çıkmış intikam istiyordu ,tahta köprünün iki muhafızı güne doğru koşarken arkalarındaki komutanlarının yağdırdığı emirler havada yağmur seslerine karışıyordu.Kara gün kılıcıelinde halan amcasının kesık başına bakıyordu,geriye doğru yarım daıre çizdi,kılıçta onunla birlikte döndü.muhafızlardan biri başsız kalmıştı,kılıç bu haraketten hoşnut kalmış olacakki çığlık atarak tekrar havalandı,indiğindeikinci muhafızın başı omuzlarına kadar yarılmıştı.Gün ün gözlerinde bulutların
çarpıştığından daha büyük bir kıvılcım,ona doğru gelen köprü subayını aydınlattı.kılıcı havada daıreler çizip
subayın göğsüne indi.Savaş çiğlıkları sarayın kapısından kara günden daha önce içeri girdi.Bir grup muhafız
bağırarak kapıya doğru koşarken ,kapının hemen avluya bakan kısmında bulunan ımparatorluk ordusunun karargahından tanıdık bir kaç ses kara güne kaçması için adeta yalvarıyordu.Koşan gurubun başındakı iki muhafız daha kara günü ün kılıcından nasibini almış,yerde dünyadaki son nefeslerini alıyorlardı..
 
                                                                                                                      devam  edecek

6 Şubat 2010 Cumartesi

KARA GÜN 3.bölüm


İmparatorluktaki oterite boşluğu her şeyi etkilemeye başlamıştı.Eski kral döneminde,halkın cahilliğini kullanıp
bundan çıkar elde edenlere aman verilmezken,şimdi imparatorluğun her alanında faliyet gösteriyorlardı,halkın inançları ve korkuları onların beslenme kaynağı olmuştu.imparatorluğun düşmanlarıda bu durumdan faydalanmanın yollarını aramaya başlamiştı.Krallığa ajanlar yerleştırılıyor,etnık gruplar kışkırtılıyor,ıttıfak içinde oldukları bazı tarıkat liderleri çeşitli rıvayetlerle halkın gözünde büyütülüp mali yoldanda destekleniyordu.Başı boş krallık insanların eğitimiyle ilgilenmezken tarikat ülkenin özellikle fakir çocuklarını toplayıp eğitimlerini üstleniyordu hatta bazı insanlar bile bile çocuklarını bu tarıkata teslim ediyordu.Çünkü başka sansları yoktu
krallar kendi egolarını tatmın ederken halkın bulunduğu durumu farkedemiyorlardı.ülke sefalet ve açlığa doğru
hızla yol alıyordu.Bu durum ülkedeki art niyetlilerin işine gelirken,tarıkatlarda hızla büyüyordu.Çok kısa bir süre sonra en son kral hastalanıp öldüğünde,varısı olmadığı için imparatorluğun yeni kralı sözde halk tarafından seçilmıştı.Aslında seçimde tarıkatların çok büyük etkisi vardı.istedikleri adamı kral yapmışlardı.Yeni
kralla birlikte ülkede radikal değişimler başlamıştı,sahıp oldukları ıktidarı korumak adına ,kral yeni kanunlar
çıkarmaya başladı ,yeni yeni lordluklar verdi,yeni ağır vergiler çıkarıp ülke insanlarını dahada fakırleştirdı
tarıkat üyelerini krallığın her yerine yerleştırdı vs.bütün bünları yaparken ,kurduğu bu çikar ağıylada gittikçe
güçleniyordu.Bir yandanda imparatorluğun ordusunu tasviye ediyordu ordunun elinden güçleri alınıyor.savaşlarda yüksek başarı göstermiş şovalyeler çeşitli bahanelerle ordudan atılıyor yada anlamsız şeylerle suçlanıp zındanlara konuluyordu .Kral orduya alternatıf bir muhafız gücüde oluşturmuştu.ülkenin alimleride bu yapılanlardan nasibini alıyordu.Görünürlerde
bir düşman işgali yoktu ama işgal varmış gibi zülüm ve kaos vardı.....
  Kesik şovalyenin tutuklanıp zındana atıldığı bir gündü.ona kesik demelerinin sebebi savaşlarda aldığı sayısız kılıç yaralarıydı,bir çok kez ölümle hayat arasında ikilem içinde kalmıştı hepsindede hayatı seçmişti
bütün şovalyelerın saygı duyduğu biriydı.Onun tutklanması zaten huzursuz olan imparatorluk ordusunu dahada huzursuz etmişti .insanlarda güven kalmamıştı kendi aralarında bile konuşamaz olmuşlardı.konuşulanlarher nasıl  oluyorsa kralın kulağına gidiyor ertesi günde zindanın yolunu tutuyorlardı.Bir kaç gün sonra kesık şovalye sözde vatan haınlığınden suçlu bulunmuş ve kafası kesilerek idam edilmişti,kesık kafası ibret olsun diyede sarayın giriş kapısında bir mızrağın ucunda sergilenmişti.Yıllarca canını hiçe sayarak hizmet ettiği imparatorluk, düşmanların alamadığı canını almıştı hemde kirleterek.

                                                                                                        devam edecek

3 Şubat 2010 Çarşamba

KARA GÜN 2.bölüm


Pırıltı on yedi yaşındaydı ,vadinin yukarısında, tepelerden gelen iki ayrı derenin birleştiği yerin hemen üstünde,kalın çam tahtalarından yapılmış bu tek katlı evde dünyaya gelmişti.Ev  pırıltı doğmadan iki yıl önce yapılmıştı.çok büyük olmamakla beraber onlara yetecek rahatlıktaydı.Kapıdan gırınce süreklı oturdukları
salon gibi kullandıkları bölümde,bir şömine ,şominenin  ortasında su ısıtmak ve yemek pişirmek gibi işlerde
kullandıkları kurum bağlamış bir zincir göze çarpıyordu.şominenin her iki yanında birer metre uzaklıkta tahtadan oturmak için yapılmiş,şimdi ise ninesinin ateşe yakın olduğu için yattığı iki ayrı döşek vardı. yukarı açılır kapaklı pencerenin hemen önünde tabak ,kaşık vs koymak için tahtadan terek onun yanındada yemek yedikleri masa vardı.şöminenin olduğu kısmın duvarında kurutulmuş mısırlar vardı,aslında aile geçimini hayvancılıkla sağlıyordu ama,evlerinin yanında olan bahçeyide ekıyorlardı,dağda hayat sanıldığı kadar kolay değıldi sadece güzeldi.
 Pırıltının babası imparatorluğun şövalyelerindendı.imparatorluk çok eski yıllara dayanıyordu,bu yüzden düşmanlarıda çoktu.Pırıltı doğmadan on beş yıl önce,imparatorluğun düşmanları bir araya gelip dört bir yandan ülkeyi işgal etmişti.Kral  dağlara kaçmıştı,pırıltının babasıda kralın muhafızlarından biriydi bu gün
oturdukları bu yeri o zamanlar tespıt etmişti.Kral ülkenın her yerıne ulaklar göndermiş,ınsanları düşmana
karşı örgütlemişti,insanlar krala ve ülkelerine candan bağlıydı.Düşman işgalı altında esır ve köle olarak yaşamaktansa ölmeyi tercih edecek kadar özgürlüklerine düşkündüler.Kral adaletli ve çok zeki bir insandı,
halk ona inanıyor ve onu izliyordu.Kısa sürede imparatorluğun düşmanları bu ülkeyi savaşla alamayacaklarını
anlayıp çareyi kaçmakta bulmuşlardı.Uzun yıllar ülke savaşın acılarını sarmaya çalıştı.Çok daha sonra kral öldü yerine geçen kralların kendi egoları vedüşüncesızlıklerı yüzünden,ülkede bir oterite boşluğu oluştu.
Pırıltının babası kral ölünce evlenıp bu vadiye gelmiş,kısa bir süre huzurlu verahat yaşamiştı.Pırıltı babasından
çok şeyler öğrenmişti,başka bir kardeşi olmadığı için zamanının büyük bir bölümünü babasıyla birlikte geçırıyordu balık tutmayı bile öğrenmişti,çocukluğu bu koşuşturma içinde çok çabuk geçmişti,bazen babasıyla birlikte vadinin aşağısındaki kasabaya giderdi,hayvancılıkta elde ettikleri fazla olan yağı,peyniri ya satıp paraya
çevirir yada ihtiyaçlarıyla takas ederlerdı.taki bir gün annesiyle babası birlikte kasabaya gittiklerınde,yolda
bir grup haydut tarafından saldırıya uğrayıp öldürülene kadar.O günden sonra pırıltı durgunlaşmış,dağda yaşamaktanda zevk almamaya başlamıştı.Erkek olsaydı babasının intikamını alacaktı,zayıf çelimsiz bir kızdı.Pırıltı kendi alamadığı intikamı için,intikamcı düşlemeye başladı,hemen hemen her gün kurduğu bu düşler
onun yaşama sevinci olmuştu.Son zamanlarda ergenliğin etkisiylede hayallerini romantizm ile süslemeye başladı.Hayallerinde beyaz atlı yoktu,onun yerine uzun kılıçlı uzun boylu sert yüz hatlarına sahıp bakışları havada süzülen kartalları bile ürkütecek sıyah bir atlı vardı.
   PIRILTI koyunlara su vermek için evden çıktığında.hayallerinin sıyah şövalyesini yer yer kızıla boyanmış
grı pelerıninin altında ,atından neredeyse düşmek üzere olduğu bir halde tamda karşısında gördü.Heyecan ve
şaşkınlıktan adeta donmuş gibiydi.

                                                                                                            Devam edecek

1 Şubat 2010 Pazartesi

KARA GÜN


Şiddetle yağan karlara inat dimdik duran çam ağaçları,vadi boyunca yamaçlarda dizilmişlerdi.Dere baharın aksine,sanki biraz üşümüş gibi yavaşça akıyordu ,sıcak umduğu vadinin aşağılarına doğru.Çulluklar ve karacalar karın konmasına izin vermediği derenin kenarında otlanıyordu.Kurtlar ve diğer bazı hayvanlar karın etkisiyle ,yiyecek bulmak için vadinin aşağılarına doğru,  tedbiri elden bırakmadan yavaş ve dikkatlı ilerliyordu.Dağların tepelerinden gelip ,dereye eşlik edercesine vadi boyunca ilerleyen yolda,bir atlı,her şeyin aksıne dağlara doğru gitmekteydi.Karın yer yer yarım metreye ulaştığı patika yolda,şovalye olduğu atın sağrısından sarkmış boş kılıç kınınıdan belli olan atlı,atın üzerine kapaklanmış,kolundan damlayan kanlar,pelerininde kızıl bir renkte donmak üzereydi.At sanki önceden aldığı bir komutla,bazan duraklasada
kara rağmen yoluna devam ediyordu.Vadinin yukarısında derenin ikiye ayrıldığı bir noktada,kalın çam tahtalarından yapılmış,tek katlı evin bacasından derenin üstüne doğru bir duman yayılıyordu.Evden
elindeki  yayvan su kabıyla ahırdaki hayvanlara su vermek için çıkan,bir altmış boylarında,uzun süre dağlarda kalmaktan dolayı yanakları kırmızıya çalan,kısa saçları acemi bir berber tarafından kesilmiş izlenimi veren,zayıf
ve çelimsız kız,büyük güzel gözleriyle,önünde duran ata ve üstündeki süvariye şaşkın.hayretler içinde bakıyordu.


Devam edecek