BOŞLUK

3 Şubat 2010 Çarşamba

KARA GÜN 2.bölüm


Pırıltı on yedi yaşındaydı ,vadinin yukarısında, tepelerden gelen iki ayrı derenin birleştiği yerin hemen üstünde,kalın çam tahtalarından yapılmış bu tek katlı evde dünyaya gelmişti.Ev  pırıltı doğmadan iki yıl önce yapılmıştı.çok büyük olmamakla beraber onlara yetecek rahatlıktaydı.Kapıdan gırınce süreklı oturdukları
salon gibi kullandıkları bölümde,bir şömine ,şominenin  ortasında su ısıtmak ve yemek pişirmek gibi işlerde
kullandıkları kurum bağlamış bir zincir göze çarpıyordu.şominenin her iki yanında birer metre uzaklıkta tahtadan oturmak için yapılmiş,şimdi ise ninesinin ateşe yakın olduğu için yattığı iki ayrı döşek vardı. yukarı açılır kapaklı pencerenin hemen önünde tabak ,kaşık vs koymak için tahtadan terek onun yanındada yemek yedikleri masa vardı.şöminenin olduğu kısmın duvarında kurutulmuş mısırlar vardı,aslında aile geçimini hayvancılıkla sağlıyordu ama,evlerinin yanında olan bahçeyide ekıyorlardı,dağda hayat sanıldığı kadar kolay değıldi sadece güzeldi.
 Pırıltının babası imparatorluğun şövalyelerindendı.imparatorluk çok eski yıllara dayanıyordu,bu yüzden düşmanlarıda çoktu.Pırıltı doğmadan on beş yıl önce,imparatorluğun düşmanları bir araya gelip dört bir yandan ülkeyi işgal etmişti.Kral  dağlara kaçmıştı,pırıltının babasıda kralın muhafızlarından biriydi bu gün
oturdukları bu yeri o zamanlar tespıt etmişti.Kral ülkenın her yerıne ulaklar göndermiş,ınsanları düşmana
karşı örgütlemişti,insanlar krala ve ülkelerine candan bağlıydı.Düşman işgalı altında esır ve köle olarak yaşamaktansa ölmeyi tercih edecek kadar özgürlüklerine düşkündüler.Kral adaletli ve çok zeki bir insandı,
halk ona inanıyor ve onu izliyordu.Kısa sürede imparatorluğun düşmanları bu ülkeyi savaşla alamayacaklarını
anlayıp çareyi kaçmakta bulmuşlardı.Uzun yıllar ülke savaşın acılarını sarmaya çalıştı.Çok daha sonra kral öldü yerine geçen kralların kendi egoları vedüşüncesızlıklerı yüzünden,ülkede bir oterite boşluğu oluştu.
Pırıltının babası kral ölünce evlenıp bu vadiye gelmiş,kısa bir süre huzurlu verahat yaşamiştı.Pırıltı babasından
çok şeyler öğrenmişti,başka bir kardeşi olmadığı için zamanının büyük bir bölümünü babasıyla birlikte geçırıyordu balık tutmayı bile öğrenmişti,çocukluğu bu koşuşturma içinde çok çabuk geçmişti,bazen babasıyla birlikte vadinin aşağısındaki kasabaya giderdi,hayvancılıkta elde ettikleri fazla olan yağı,peyniri ya satıp paraya
çevirir yada ihtiyaçlarıyla takas ederlerdı.taki bir gün annesiyle babası birlikte kasabaya gittiklerınde,yolda
bir grup haydut tarafından saldırıya uğrayıp öldürülene kadar.O günden sonra pırıltı durgunlaşmış,dağda yaşamaktanda zevk almamaya başlamıştı.Erkek olsaydı babasının intikamını alacaktı,zayıf çelimsiz bir kızdı.Pırıltı kendi alamadığı intikamı için,intikamcı düşlemeye başladı,hemen hemen her gün kurduğu bu düşler
onun yaşama sevinci olmuştu.Son zamanlarda ergenliğin etkisiylede hayallerini romantizm ile süslemeye başladı.Hayallerinde beyaz atlı yoktu,onun yerine uzun kılıçlı uzun boylu sert yüz hatlarına sahıp bakışları havada süzülen kartalları bile ürkütecek sıyah bir atlı vardı.
   PIRILTI koyunlara su vermek için evden çıktığında.hayallerinin sıyah şövalyesini yer yer kızıla boyanmış
grı pelerıninin altında ,atından neredeyse düşmek üzere olduğu bir halde tamda karşısında gördü.Heyecan ve
şaşkınlıktan adeta donmuş gibiydi.

                                                                                                            Devam edecek

4 yorum:

Hatsumomo dedi ki...

sevgili Hüseyin usta:)
arkası yarın gibi oluyor heyecanlı.
Yanlız merak ettim ,hikaye sizin mi?
alıntı mı?googleden kontrol etmek zor geldi şimdi:)

Unknown dedi ki...

sevgili hatsumomo bulunduğum durum
itibarıyla(ayrıntının önemi yok)
kendimi soyutlamam gerekiyor,beynimdeki kaos ortamından kaçırabildiklerimi yazıyorum,hikayenin kafamda bir taslağı var ama bunun her an değişme ihtimalide var doğrusunu istersen hikayenin sonunu bende bilmiyorum.

Özgür dedi ki...

Ben diyorum yeşilçam havası var bu hikayede diye. Güzel gidiyor bakalım nereye bağlanacak. :))

Unknown dedi ki...

Kesinlikle haklısın usta,konu
yeşil çamların olduğu bir yerde geçiyor